Yaratıcı Yıkım

“Yaratıcı yıkım” sözünü ilk duyduğumuzda aklımızda farklı bir his yaratır. Yaratma eylemi güzel bir eylem iken arkasından gelen yıkım kelimesi kendi aralarında uyumsuz dururlar. Kelime oyunlarında yaratılmış anlamsız bir ikili gibi gelse de aslı öyle değildir. Bu tılsımlı söze hangi açıdan bakıldığı çok önemlidir. Yaratıcı yıkım kavramı deyince karşımıza Avustralyalı bilimci Joseph Alois Schumpeter çıkar. Joseph A. Schumpeter 1883-1950 yılları arasında yaşamış Avusturyalı, iktisat profesörüdür. Sosyolog ve tarihçi yönünün iktisadi düşüncelerine derinlik ve enginlik kattığı pek çok düşünür tarafından kabul edilen Schumpeter’in temel ilgi alanı kapitalist endüstriyel toplumun gelişme sorunudur.


Schumpeter; “Oluşan yeni olguların, diğer olguları eskiteceğini ve zamanla yıkacağını ve ayrıca yeni bir sistem üretmek için eski sistemi yok etmek gerektiğini” söyler..

Yaratıcı yıkım aynı zamanda, sadece ekonomik bir kavram da değildir. Yaratıcı yıkım sosyal, siyasi, hukuki, kurumsal bir kavramdır. Bu kavram temelinde hayatın her alanında meydana gelebilecek değişimleri karşılayan bir “paradigma dönüşümünün işareti” niteliğindedir. Yaratıcı yıkım yaşamın her alanında hayatın kendisini tanımlayan sihirli iki kelimenin bir araya gelişidir, hayatın kendisidir.


Alman filozof Friedrich Wilhelm Nietzsche’ye göre: “Yaratıcı yıkım, yaşam gücünün ortaya çıkışıdır. Yaşam, sürekli bir kaos halidir. Bu ortamda insanın doğasından gelen bir özelliği vardır ki, o da yıkıp yeniden yapmaktır.”

Batı’da ortaya çıkan bu kavram sadece yıkmak üzerine kurgulanmış olmayıp, eski yıkılırken yerine daha iyisinin, daha güçlüsünün ve eskisinden daha verimlisinin simültane bir biçimde yaratılması üzerine kurgulanmıştır.


Her yanlış ardında başka bir doğru saklar. Her yeni doğrunun ortaya çıkışında “yaratıcı bir yıkım” mevcuttur. Çünkü ortaya çıkan her doğru, kendisinden önce doğru olarak bilinen yanlışın yeryüzünden silinmesine yol açar. Ortaya çıkan her yeni doğru bir öncekinden daha iyi, daha güçlü ve daha verimli sonuçlar verir. İnsanlık ilerleme üzerine kuruludur. Hep ileriyi, geleceği düşünen, hayal eden nitelikli insanlar dünyamızı ve medeniyetimizi bize armağan ettiler.


Aklıma gelen ilk örnek cep telefonu’ dur. Cep telefonunun hayatımıza girmesi ile neler değişti? Cep telefonu düşüncesi 1947 yılında ortaya atıldı. Arabaya nasıl telefon yerleştireceğini düşünen bilim adamları ile başlayan serüven günümüzde akıllı cep telefonlarına kadar uzandı. Martin Cooper, modern cep telefonunun mucidi sayılır. İlk cep telefonunu 1973 yılında yapmış ve 2000 adetle sınırlı sayıda üretim yapılarak piyasaya çıkmıştı. İlk yıllarda cep telefonu pazarını Nokia sürükledi, yıllarca tartışmasız lider olarak kaldı. Ama gerçek yaratıcı yıkım tabii ki Steve Jobs ile geldi. Arkasında gerçek bir yıkım bıraktı. Dünya müzik piyasasından aile içi ve arkadaşlarımız arası iletişime kadar her şey değişti. Şu anda cep telefonlarımız olmasa ne yapardık? Bence yaşayamazdık. Zira artık akıllı telefonun varlığını ve hayatımızı nasıl kolaylaştırdığını biliyoruz. Bir gün cep telefonsuz bırakın herkesi bakın neler oluyor? Gerçekten yıkım olur. Ev telefonları, fotoğraf makineleri, saat, radyo, bilgisayar, navigasyon cihazını ayrıca almamıza gerek yok artık.

Çünkü yaratıcı yıkım en yalın haliyle, eskiyi yeniyle değiştirmektir. Güncelliğini yitirmiş, çağa ayak uyduramamış şirketler de aynı durumdadır. Zamanla birlikte insanlar değişir, kafalarında fikirler gelişir, ihitiyaçlar da yeni insana göre şekillenmelidir. Geçerliliği kalmamış fikirleri, yatırımları ortadan kaldırmak, yıkmak, piyasa koşullarının ve bilgi ekonomisinin gereğidir. İşte tam da bu yüzden, yaratıcı yıkımı benimseyen şirketler, bir yandan yanıp kül olurken diğer yandan küllerinden yeniden doğarlar.


Uzun vadede ise pazarda daha başarılı olabilmek için sadece başarılı bir organizasyon yeterli olmayacaktır. Hiçbir şirketin var olma hakkı sonsuza dek sürmez, bu hak sürekli olarak yeniden kazanılmalıdır. Bu hakkı kazanabilmek için şirket, yatırımlarında sürekli değişime açık olmalıdır. Piyasa yalan söylemez, son kullanıcılar da oyunu kuralına göre oynamamızı ister. Şirketler zayıflayıp birer birer eleniyorsa , durup düşünme vakti gelmiş demektir.


Yeniliklere açık olarak, yaratıcı yatırımları teşvik etmek bizi ayakta tutacaktır. Esnek düşünme kapasitemizle gerekli durumlarda yarat, yürüt, sat anlayışı benimsenmelidir. Ürün gamı yönetimi ile yeni ürünleri ne zaman devreye sokacağımızı planlarken,  eski ürün yada sektörlerden de vakitli ve planlı çıkmayı öğrenmemiz gerekir. Enerjimiz, kapitalimiz ve zamanımızı böylece daha da etkin kullanmış oluruz.

 

Unutmayalım ki;

1-Schumpeter'e göre denge genel geçer değil, istisnaîdir. Ekonomi düzensizliğe (discoordination) meyleder. Hele ki Türkiye’de sanayiciliğe soyunmuş bir üretim sevdalısı iseniz daha da dikkatli olmalısınız.
2- Schumpeter'e göre kapitalist motorun bu temel etkisi şirketlerin AR-GE departmanlarında donacak ve kapitalizmin sonunu getiren de bu olacaktır.