Satranç Ve Tavlanın Hikayesi

Pers imparatorunun baş veziri Büzur Mehir tarafından 1400 yıl önce  tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun  zamana böylesine  direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi  4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah-beyaz pullar gece ve  gündüzü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler..
 

Eski zamanlarda Hint imparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna,yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır.

 

Pers imparatoruna; “Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur...”


Pers imparatoru veziri olan Büzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar. Hint imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır.

 

Hint imparatoruna; “Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır.

AMA BİRAZ DA ŞANSTIR. İşte hayat budur...”

KADER SEKMESİ 


Hayatımızda “kaderin sektiği” anlar vardır. Yaşantımızın sakin ve benzer günlerle geçerken ansızın taştığı; ummadığınız bir anda allak bullak olduğu anlar. Biz ne yaparsak yapalım o ”kaderi” engelleyemeyiz. Yani “kaderimiz seker.”

 

Danimarkalı filozof Kierkegaard'a göre , hayatta  “kaderin sektiği veya kaderin sıçradığı” anlar vardır. Yaşamımız her zamanki gibi geçip giderken ansızın beklenmedik bir anda darmadağın olur. İşte o an kaderin sektiği andır.   

 

Bir de hepimizin hayatımızda karşımıza ansızın çıkan fırsatlar vardır. Yol ayrımları. Karar vermemiz ve her zamankinden farklı çalışmamız gereken , arkamızda faydalı ve iz bırakma fırsatını yakaladığımız işler… Yani kaderimizin sıçraması gereken anlar. “Önemli ve tek başımıza seçim yapmayı gerektiren” o çok özel anlar.

 

Öte yandan alışkanlıklarsa hayatı kolaylaştırır, düşük enerjiyle gerçekleşir, yaratıcılık istemez. Risk almak gerekmeden hayat dünün ve yarının kopyası olan geçer gider. Ne zaman yaşlandığını anlamazsın.

 

Ama an yine de gelir karşımıza dikilir. Böyle anlarda dünün aynısı gibi risksiz ve sıradan yaşamın kolaycılığını ve monotonluğunu reddedip;  kaderimizi sıçratırız. Arkada hoş seda bırakmak için…

Nazım Hikmet’in ressam Abidin Dino’ya çağrıda bulunduğu şiiri çok severim. Duymuşsunuzdur.

 

Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren
Melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne
Mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın
Ne de
Al çeperli elmanın

1961 yaz ortasındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?

Çok şükür, çok şükür
Bugünleri de gördüm
Ölsem gam yemem gayrinin
Resmini yapabilir misin üstat ?

 

İşte kaderimizi sıçrattığımız ve yıllarca çalışarak altını dantel dantel işlediğiniz hayatımız bize yaşarken bile “ÖLSEM DE GAM YEMEM” hissini yaşatır. Ailemize, ülkemize ve kendi özümüze faydalı olmak ne de güzel bir histir.

 

Ya da kaderimize razı oluruz. Eğer seçimimiz 'kader sıçraması' ise eskisinden daha çok çalışma ve yaratıcılığa ihtiyacımız vardır. Ne yazık ki, 'kaderin sıçrama' anlarında gerekli cesareti gösteremez, gerekli enerjiyi üretemez, o seçimi yapamazsak; ona sırtımızı dönersek hayat da bize sırtını döner. Bize de kaderimize boyun eğmek kalır.

 

ÇEKİM YASASI 

“Çekim Yasası” da çok önemli bir sır. “Benzer, benzerini çeker” diye özetleyebileceğimiz bu kural, ne düşünür ve ne beklersek, onun gerçek olacağına dair evrensel bir yasayı ortaya koyar.
O halde hayatımızda iyi şeylerin olmasını istiyorsak, iyi şeyler düşünmemiz gerektiği çok açıktır. Çünkü her zaman

 

“POZİTİF DÜŞÜNEN KAZANIR”